Kapatmak için ESC tuşuna basın

Kafesteki Kuş

Sisli şehir hayatı, samimiyetsizlik, bozulan ve çıkar üzerine kurulan ilişkiler, tek düzelik üzerine belki de binlerce yazı yazılmıştır. Bu bana göre çağımızın en önemli sorunlarından biridir. Çünkü yaşamak için yaşıyoruz, bunu kısıtlayan her ne varsa yüksek bir duvar gibi set çekiyor önümüze ve göremiyoruz. Konuyu yaklaşık 3 ay önce ölen kuşumla örneklendirerek devam ettirmek istiyorum.
O bir Yorkshire kanaryasıydı küçücük cisminden anlaşılıyordu ki henüz yavru olmalıydı. Çok tatlı ve neşeliydi ama asıl düşündürücü nokta kuşun 10 liralık sanayi kafeslerinden birinde uçamadığı için eziyet mi çektiği meselesiydi. Çünkü bilinir ki kuşlar özgürlük simgesidir. Tutsak mı ediyoruz onları, günaha mı giriyoruz? Beni böyle kahrettiren şey bir tasavvurumun olmasıydı, yoksa kuş tutsak edildiği için karalar mı bağlıyordu acaba? Ama bu tarz bir güzellik Allah’ı zerre hacminde, akıl ucundan geçecek kadar bile hatırlatabiliyorsa insana, özgürce uçup kanatlarını vuruşundan daha mı fazla görev görüyordur kanarya?
Bilmiyorum bazen diyordum ki bu kuşa en güzel ben bakabilirim, yoksa kendisinden daha büyük bir avcıya yem olması ya da açlığa, susuzluga uğraması ona daha mı haktır? Belki de sıkıştırılıp, yontulmuş metropol kentlerde tutsak edilen bizlerizdir belki özgürlüğümüz kuşun ötüşü ve nazarı kadardır.
Vaktini beton kaplı kafeslerde, metal arabalarda, doğadan yoksun bir şekilde tüketen yegâne şuurlu varlık bizizdir. Aslında savaşa gerek yoktur ya da daha fazlasına bütün bunlar aşağılık duyguların yansımasından ibarettir ama öyle bir denge vardır ki bazıları anlaşılmamak için yaratılmıştır bazıları ise anlamamak için. Aslında tüm sorun bu kadar basittir. Ama basit sanıldığının aksine hafif bir kelime değildir. Ağırlığı vardır tartsanız atom fiziğini ya da astronomiyi ezebilir.
Ancak ve ancak hayallerle bir algı dünyası oluşturabiliyoruz, yapabildiğimiz tek şey bu. Daha fazlası için bir kredi kartına ihtiyaç var sanılıyor ve çok acıdır ki paranın mutlulukla eşdeğer olduğunu sözle söylemeseler bile gönülden katılanlar var. Asıl noktayı kaçırmak, kaçırdığının farkında olmamak, fark ettiğiniz vakit elden bir şey gelmemesi böyle bir programlanma sistemi oluşturuyor sanırsınız ki Matrix’te yaşıyoruz. “Düzen böyle bu gemide” deyip susmaktan başka bir şey yapamıyoruz çünkü biz herkes değiliz.(!)
Özetle sevmenin ve yaşamanın çok zor olduğu bu kıtlık dönemlerinde istiyordum ki Yorkshire kanaryam bizim gibi olmasaydı. Keşke özgür kalabilseydi, uçup gitse sonra geri gelebilseydi, keşke diyorum keşke, bizi özgür kılabilseydi. Ölmeseydi bizi de öldürmeseydi.

Yazdır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir