Çevremde, nesnelerin belirsiz belirginliği
aklımda, gediğine oturmayan garip tanımlar..
Asumanın zemini parçalayan bakışı
kara gözlü matemlerin efsunlu afakı
korkutuyor beni.
Kurşunlanmış evler esir aldı idrakimi zira.
İnsanların, koşuşturmaya kapılıp unuttukları uzvu
dikkatini çekmiyor kendini kaybeden insanın.
Bu gaddar, cıvkı çıkmış dünyada
bilirim, sormayacak kimse:
‘Ey geviş getirme yetisi olanlar,
ne zaman göreceksiniz?’
İsmiyle muteber oluşuna bakmayın,
dilimin ucuna gelip de çıkmayan
daha doğrusu yakıştıramadığım
dehrin nefes alanlarına,
seslenişim var!
‘Hissetmiyor musunuz hay’…
diye başlayamam cümleye.
İçimdeki kırılmışlığın tezahürü bu.
Gidenler gitti çoktan,
ama hiç düşünemedim
kalanların bu kadar seveceğini ‘hutame’yi.
Ve nereden bilebilirdim
topyekun batıla boyun eğeceğini.
‘İnsan, bilmem nasıl hayvandır!’
Söverdim bir zaman,
değişmiş de değil tavrım,
ama insan…
Nasıl kapattı gözlerini
çocukların ölümüne,
ve sendeleyen sokak ortasında
kızarmayan yüzler karşısında bile.
‘İnsanlar hüsrandadır!’
Amenna…
Ama,
ey Hakk’ı ve sabrı tavsiye edenler!
Siz,
neredesiniz?
Bir yanıt yazın