Her şey O’nun “Ol” demesiyle başladı. İnsücin o zaman hayat buldu. Kuşlar ve ağaçlar o zaman ihya olurken dile geldi dağlar ve taşlar. Abıhayattan nasiplendi harfler ve kelimeler de. Kelimeler cümleye kavuştuğundan beri neler yazılmadı? Hangi ferman okunmadı bir ulakla başkaldıran komutana? Gönle düşen hangi şiir süzülmedi kalemden, sayfaya süzülen murekkep gibi? Hangi mektup bulmadı küçük bir kız çocuğunun ellerinde tutkusunu?
Pekiyi, şimdi biz ne yazıyoruz? “Ol”demesiyle başlayan ve nihayeti hakikate vuslat olan zaman diliminin bir kuytu köşesinde kendimize bir yer beğendik. Bu köşeden dünyaya, aya ve güneşe sesleneceğiz. Sesimiz kimi zaman nahif bir tonla gelecek okurun kulağına; kimi zaman feryatlarla. Mısralarımızda kimi zaman gözyaşı görecek okurlarımız, kimi zaman tebessüm. Heyecanımız, hüznümüz ve dahi kederimiz gün yüzüne çıkacak Tecellâ’da; hikayeyle, denemeyle, şiirle ve daha nicesiyle…
Adım attığımız bu mecranın en iyisi olduğumuz iddiasında değiliz. Yalnız vakti meçhul bir vuslatı arıyor, harflerin tınısıyla nağmeler yazıyoruz.
Hiç ölmeyecek gibi yaşamaktan ve hiç ölmeyecek gibi yazmaktan Allah’a sığınırız.
Biz öleceğiz.
Kelimeler de…
Tecellâ Ekibi