Klasik Türk Edebiyatımızın değerli bir biçimi olan “Kaside”, konu sınırlandırılmasının olmaması, çok fazla bölümden oluşması, beyit sayısının fazlalığı [1]Murat A.Karavelioğlu, “Klasik Türk Edebiyatında Kaside” Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi 5, s. 9 (2007) gibi sebeplerden dolayı çok fazla tutulmuş bir biçimdir. Biz bu sayımızdan itibaren Klasik Edebiyatımızın çeşitli isimleri ve önemli kasidelerindeki bazı beyitler üzerinde duracağız. Bu yazımızda, İsmail Hakkı Bursevi’nin ifadesiyle bazı beyitlerini gökte meleklerin “vird ü tesbih eylediği” [2]Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir (İstanbul:Dergah Yayınları, 2006), 104. 14.yy sonu ve 15. yy başında yaşamış olan Şeyhi’nin divanında ikinci sırada yer alan kasidesinden bahsedeceğiz.16 beyitten oluşan bu kasideden bazı beyitleri açıklamaya çalışacağız. Şeyhi’nin hayatı için Faruk K. Timurtaş hocanın bu hususta yazmış olduğu makaleye ayrıca bakılabilir. [3] Faruk K. Timurtaş, “Şeyhi’nin Hayatı ve Şahsiyeti, http://dergipark.ulakbim.gov.tr/iutded/article/view/1023017474/1023016712″ Bu kasidenin Tevhid veya Münacat türünde olduğu yönünde iki görüş mevcuttur. Kasidenin iki yayını arasında bazı tamlamalarda küçük farklar bulunmaktadır. [4]Kasidenin yayını için bkz. Mustafa İsen ve Cemal Kurnaz, Şeyhi Divanı (Ankara:Akçağ Yayınları, 1990), Murat A.Karavelioğlu, Mecmûa-i Kasâid-i Türkiye (İstanbul:Titiz Yayınları, 2011) Biz metinde her iki yayından da anlamı dikkate alarak yararlanmaya çalıştık.
1.Ey kemâl-i kudretin nefhinde âlem bir nefes
Vey celâl-i izzetin bahrında dünya keff-i has
Ey! Alemin kudretinin kemalinin bir üfleyişinde bir nefes olduğu ve senin izzetinin celalinin denizinde dünyanın köpük olduğu (Allah)
Görüldüğü üzere bir taraf son derece yüceltilirken diğer taraf ise olabildiğince düşürülmektedir. Bütün bu alem, onun kudretinin kemalinin bir üfleyişinde (yani onun da küçüğü) sadece bir nefes konumundadır. Burada İzzet’ten kasıt vakar’dır. Yine Celal; hiddet, heybet manasındadır. Sende öyle bir izzet var ki denizler kadar, öteki tarafta ise dünya köpük konumundadır. Burada “köpük” Fuzuli’de de gördüğümüz habs-i heva ve habab gibi ifadeleri de aklımıza getirdiğimiz zaman kişinin ondan geçip asıl olan denize ulaşması gerektiğini hatırlatabilir. Diğer yayında ise “hâr ü hes” yani çer çöptür.
2.Satvetinin yeline bin bin Süleymân mûrçe
Rahmetinin hânına tâvus-i kudsîler mekes
Satvetinin yelinde binlerce Süleyman küçük bir karınca gibidir. Rahmetinin sofrasında cennet kuşları bir sinek gibidir.
Hz. Süleyman(A.S) Klasik Edebiyatımızda çeşitli şekillerde geçmektedir. Burada ise gücün sembolü olması ve rüzgara söz geçirmesi hususu hatırlatılmaktadır. Allah’ın Satveti yani gücünden esen bir yel (rüzgar bile değil) karşısında rüzgara söz geçiren, tahtını onlara taşıtan Süleyman dahi bir karınca(+çe ile daha da küçültülerek karıncacık)tır. Onun rahmeti bir sofra ise bu sofranın sinekleri de tabi ki, kutsal tavuslar olacaktır. Bunlar cennetle ilişkilendirilen kutsal hayvanlardır.
3.Tâ’at-ı kevneyn istiğnan ile bâd-ı hevâ
Cennet-i Firdevs dîdârın ile berg-i heves
İki dünyanın ibadeti senin istiğnân yanında bomboştur. Firdevs cenneti de senin güzel yüzünün yanında bir heves yaprağıdır.
Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Kul ibadeti kendi sorumluluğunu yerine getirmek için yapar. Mutlak güzellik ona aittir. Diğer güzellikler gelip geçicidir.
Bütün bu özellikler onun kudret ve gücünün ifadesi olarak kullanılır.[5]Meheddin İspir “Şeyhî Divanı’nındaki Kasidelerin Edebî Türler veTarzlar Açısından İncelenmesi I (Dinî Türler)”http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s24/ispir.pdf
4.Kibriyânun kârvânından haber vermez ukûl
İrmez andan cân kulağına meğer bang-ı ceres
Büyüklüğünün kervanından akıl haber vermez. Ondan(akıldan) can kulağına çan sesi erişmez.
Akıl, onu tanımada hep yetersiz görülmüştür. “Bang-ı Ceres” yani çan sesiyle kastedilen kalp’tir. Kalp, şekil olarak çan’a benzer. Eskiden kervanlarda geceleri birbirlerini kaybetmemek için develerin boyunlarına çanlar takılırmış. İşte burada da bu büyük kervandan haber verenin yine kalp olabileceği dile getirilmektedir.
5.Mâ’rifet yolında ol oldum diyenler müntehî
Göre k’ön menzildedür gitdükde altından feres
Marifet yolunda oldum, sona ulaştım diyenler, altlarındaki at gittiğinde (hala) ön menzilde olduklarını görürler.
6.Akl şem’i nice idrâk itsün envâr-ı Celâl
Çünki yetmiş bin hicâb ardından olur muktebes
Yetmiş bin perde ardından yansıyan (Allah’ın) nurlarını akıl mumu nasıl idrak etsin.
Akıl, aciz bir mumdur. Allahın yansıması ilimse onu anlamak için akıl yetersizdir. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi “bang-ı ceres” lazımdır. Bu beyti okuduğumuz zaman aklımıza Baki’nin “gizlemiş” redifli gazeli geliyor.
Biñ hicâb-ı kibriyâ ardında göstermez yüzin
Kendüyi gözlerden ol sultân-ı hûbân gizlemiş
***
Hep mezâhir üzre zâhir çeşm-i nâzırdan nihân
Kendü envârında kendin mihr-i rahşân gizlemiş
Kısaca Baki; aslında dünyada görülen her şeyde onun etkisi olduğunu fakat gözün onu göremeyeceğini, tıpkı kendi ışıklarında kendini gizleyen güneş gibi, gözün de onu görmeye dayanamayacağını ifade ediyor.
10.Hırmenünden k’enbiyâ vü evliyâdur hûşe-çîn
Adem umar dâne-i gendüm Halilullah ades
Peygamberlerin ve velilerin başak topladığı harmanından Hz. Adem buğday tanesi, Hz. İbrahim ise mercimek umar.Hz. Adem’in cennetten kovulmasına yol açan yiyecek elma olarak bilinmekle bazı anlatılar buğday tanesini de ekliyorlar. Bu ilişkinin buradan geldiğini düşünmekle beraber Hz. İbrahim ile mercimek arasındaki ilişkinin ise Semra Tunç, sadece Abdülvasi Çelebi’nin Halilnamesinde bir kıssada anlatıldığını bu kıssayı da aktararak ifade etmektedir.[6]Semra Tunç “Divan Şiirinde Hz. İbrahim ve Ades (Mercimek)Kıssasına Dair” http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s17/tunc.pdf
Dipnotlar:
⇡1 | Murat A.Karavelioğlu, “Klasik Türk Edebiyatında Kaside” Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi 5, s. 9 (2007) |
---|---|
⇡2 | Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir (İstanbul:Dergah Yayınları, 2006), 104. |
⇡3 | Faruk K. Timurtaş, “Şeyhi’nin Hayatı ve Şahsiyeti, http://dergipark.ulakbim.gov.tr/iutded/article/view/1023017474/1023016712″ |
⇡4 | Kasidenin yayını için bkz. Mustafa İsen ve Cemal Kurnaz, Şeyhi Divanı (Ankara:Akçağ Yayınları, 1990), Murat A.Karavelioğlu, Mecmûa-i Kasâid-i Türkiye (İstanbul:Titiz Yayınları, 2011) |
⇡5 | Meheddin İspir “Şeyhî Divanı’nındaki Kasidelerin Edebî Türler veTarzlar Açısından İncelenmesi I (Dinî Türler)”http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s24/ispir.pdf |
⇡6 | Semra Tunç “Divan Şiirinde Hz. İbrahim ve Ades (Mercimek)Kıssasına Dair” http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s17/tunc.pdf |
Bir yanıt yazın