Önceki iki yazımızda beş beytine temas edebildiğimiz Sultan Fatih’e ait gazelin şerhine devam ediyoruz. Şah beyit diyebileceğimiz 6. beyit şöyle:
Dilberinden rahm eger olmazsa ol dil-hasteye
Kimseler derdine dermân edemez imkan olup
dilber: gönül alan, sevgili
rahm: şefkat, acıma
dil-haste: hasta gönüllü veya gönlü yaralı (âşık)
O gönlü yaralı âşığa eğer sevdiği şefkat ve merhamet etmezse, onun derdine hiç kimse derman olamaz.
Âşık dertlidir. O, sürekli gönlü yaralı bir haldedir. Şefkat ve merhamete her dem ihtiyacı vardır. Ancak, bu ihtiyaca karşın, gelecek şefkat ve merhameti yalnızca sevdiğinden olması şartıyla kabul eder. Gayrısının şefkat ve merhametini makbul görmez. Nasıl makbul olsun ki gayrısının şefkati? Onu âşık yapan, sevdiği değil midir hem? Sevdiğine nasıl ihanet eder âşık? Ona asıl yakışan gayrısının acımasına sırt çevirmektir. Âşık, “Hem tabibim hem enîsim her şeyim cânan benim [1]Mısra Veysel Öksüz’e Aittir diyebilmelidir. Âşık, maşukuna öyle bağlıdır ki, derdi ne kadar büyük olursa olsun, “Ölme var ayrılma yokdur öyle tutdum dâmenin(eteğini)” [2]Mısra Şeyh Gâlib’e aittir demelidir.
Gazellerin en güzel beytine “şah beyit” veya “beytü’l-gazel” adı verilir. İzahına çalıştığımız altıncı beytin gazelin şah beyti olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Altıncı beyitten hareketle, özet olarak şunları çıkarabiliriz: Âşığın çektiği bütün sıkıntı ve ızdırapların ilacı ancak sevdiğinin merhamet ve şefkatinde saklıdır. Eğer sevdiği ona merhamet etmiyorsa, gayrısının merhameti hiçbir fayda vermeyecektir.
Verseler mülk-i cihânın tâc u tahtı devletin
Avnî kûyun terkin etmez başına sultan olup
kûy: mahalle, köy
(Ey sevgili bil ki!) Avnî’ye dünyanın bütün tac ü tahtını verseler de, O, senin eşiğini, mahalleni bu tac ü tahta değişmez
Âşık için sevgilinin mahallesi, dünya hazinelerine erişmekten çok daha önemlidir. O, sevgilinin eşiğinden bir an bile ayrılmak istemez. Bütün dünyanın hazinelerini, taçlarını, tahtlarını sunsanız bile o ancak, yârinin eşiğini tercih eder. Çünkü aşk maddî değildir ve maddî olan tac ü taht sebebiyle terk edilmez. Âşık, “Tâc ü taht u saltanat berbâd olur çün âkıbet” [3]Mısra Bâkî’ye aittir der ve tacın, tahtın ve saltanatın elbet bir gün berbâd olacağını bilir.
Fatih Sultan Mehmed ile mahlasdaş olan 19.yy şairi Yenişehirli Avnî Bey’in aynı bağlamda söylenmiş şu eşsiz beytini zikrederek sözlerimizi sonlandıralım:
Sanman taleb-i devlet ü câh etmeğe geldik
Biz âleme bir yâr için âh etmeğe geldik [4] Beyit Yenişehirli Avnî Bey’e aittir
Yenişehirli Avnî Bey beytinde, bizim bu dünyaya makam, mevki için geldiğimizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, biz bu âleme bir yâr için âh etmeğe geldik, demektedir. “Bir yâr” vurgusuna dikkat edilmelidir. [5]Bir yârdan kasıt tek yârdır. O yâr Allah’tır ve şâir İlahî aşka atıfta bulunmuştur. Bu yâr, 15.yy şairi Avnî’nin dünyanın tacına, tahtına ve saltanatına tercih ettiği o yârin ta kendisidir ve o yâr hiçbir değişikliğe uğramadan 19.yy’da bir başka Avnî’nin şiirlerinde zikredilmiştir. Tam bu noktada, hatırımıza Taşlıcalı Yahya’nın
Kâşki sevdiğimi sevse kâmu halk-ı cihân
Sözümüz cümle heman kıssa-i canân olsa [6]Mısra, Taşlıcalı Yahya’ya aittir
beyti gelmektedir. Taşlıcalı Yahya’nın “sevdiğim” dediği ve bütün cihan halkının sevmesine de râzı olduğu yâr sizce iki Avnî’nin bahsettiği yârdan farklı mıdır? Ne mümkün?
Bütün bunlarla beraber, beyitte bahsedilen mananın bir Osmanlı Sultanının dilinden dökülmesi ayrıca calib-i dikkat bir noktadır. Bu açıdan düşünürsek eğer ifade, dünyanın tacına tahtına ve saltanatına sahip diyebileceğimiz Fatih’in dilinden dökülmesi sebebiyle ayrı bir ehemmiyet kazanmaktadır.
Son beyitten özetle şunları söyleyebiliriz: Âşığın gözünde, sevgilinin toprağı, mahallesi, eşiği, dünya mülkünün tacından, tahtından, saltanatından ve hatta tamamından daha önemlidir.
Bir yanıt yazın