Kapatmak için ESC tuşuna basın

Gidelim Bâri Şehrinden – 1

Öyle şiirler vardır ki okuyucusunu adeta hikâye atmosferine alır. Bu şiirler, okuyucuyu başlangıcı ve bitişi arasında şiirin içine davet eder, onu etkileri belki hayatı boyunca devam edecek zevkli bir yolculuğa çıkarır. Bu sayede okuyucu şiiri bir bütün olarak algılamaya çalışır ve şiir üzerine düşünmeye başlar. Divan şiiri geleneğinde önemli bir yere sahip olan Mesnevîler bu duruma doğrudan örnek olarak gösterilebilir. Nitekim mesnevîler için “doğunun romanı” ifadesi de kullanılmaktadır.

Biz yazımızı bir gazel üzerine kurguladığımızdan dolayı bu durumun özellikle gazeller üzerindeki yansımalarına kısaca göz atabiliriz. Gazellerde konu bütünlüğünden daha çok beyit bütünlüğüne rastlamaktayız. Yani, konu beyitte başlar ve beyitte tamamlanır. Bir sonraki beyitte başka bir konu karşımıza çıkar. Ancak bu durumun istisnaları mevcuttur.

Gazel nazım biçiminde bu durumun istisnalarını genelde yek-âhenk gazellerde görmekteyiz. Yek-âhenk gazel bütün beyitleri aynı konuyu işleyen ve beyitler arasında konu bütünlüğü olan gazellere verilen isimdir.

16.yy’ın önemli şairlerinden Usûlî, yazmış olduğu bir gazelinde, sevgiliye olan sitemini şiirin ilk beytinden son beytine kadar açıkça dile getirmiş ve okuyucuya seçtiği “gidelim bâri şehrinden” redifiyle de âdeta bir hikâye havası tattırmak istemiştir. [1]Bu redifin daha önce 15.yy şairi Ahmed Paşa tarafından kullanıldığını görmekteyiz.

Usûlî, gazeline şöyle başlamaktadır. [2]Şerh boyunca önce beyit verilecek, ardından anlaşılması güç olduğu düşünülen kelimeler manalarıyla verilecek ve beyit günümüz Türkçesiyle nesre çevirilip (nesirler italik yazılacaktır) gerekli görülen izahlar yapılacaktır.

Gamından gönlüm eğlenmez dem olmaz kim yürek yanmaz
Bu derde kimse katlanmaz gidelim bâri şehrinden

dem: vakit, zaman

Ey sevgili, senin gamından gönlüm bir an olsun iyileşmiyor. Yüreğimin yanmadığı bir an bile yok. Bu derde kimse katlanmaz, bari şehrinden gidelim (belki acımız bir an olsun hafifler)

Beyitte, âşık sevgiliyle aynı mekânı paylaşıp da ona ulaşamamanın verdiği gamla gönlünün sürekli olarak yaralı olduğunu dile getiriyor. Âdeta “aynı gök bizi bu şehirde çevreliyor, belki aynı havayı teneffüs ediyoruz ancak seninle beraber değilim, senin yanında değilim. Bundan dolayı da yüreğimin yanmadığı bir an bile yok.” demektedir.

İkinci mısrayı ise iki farklı şekilde okuyabiliriz;

İlk olarak, “böyle bir derde kimse katlanamaz, ben de katlanamam, bâri şehrinden gidelim, belki aynı şehirde olup da sana ulaşamamanın acısı biraz olsun dinmiş olur.” manasını çıkartabiliriz.

İkinci olarak ise “Ey sevgili! İşte senin ayrılığın sebebiyle gönlüm bir an olsun iyileşmiyor, yüreğim ise hep yanıyor. Bu derde kimse katlanmaz, ama ben katlanıyorum, fakat sen bunu görmezden geliyor ve beni hicrana mecbur kılıyorsun. Öyleyse istediğin olsun, şehrinden gidelim ama unutma, bu derde benim gibi kimse katlanmaz!” kabilinden bir anlam çıkarmak mümkündür.

Safâda gayrilerle sen cefâlar içre kalam ben
Ölem yeğdir bu dirlikden gidelim bâri şehrinden

safâ: zevk, mutluluk, üzüntüden uzak olma
cefâ: üzüntü
dirlik: yaşayış, hayat

Ey sevgili, Sen başkalarıyla zevk ve mutluluk içindesin ben ise cefalar içindeyim. Bu durumu görmektense ölmeyi tercih ederim. Bari senin şehrinden gideyim.

Bu beyitte, âşık sevgiliye açıkça sitem etmektedir. İlk beyit ile beraber düşünmemiz gereken bu beyti şöyle anlayabiliriz. Ey sevgili, senin gamınla gönlüm her an yaralı bir halde ve iyileşmiyor, yüreğimin yanmadığı bir an dahi yok, ben böyle cefalar içindeyken, sen başkalarıyla zevk ve safa içindesin. Benim bu halime aldırmıyorsun. Böyle bir tabloyu görmektense ölmek bana daha yeğdir diyerek şehrinden çekip gidelim(gitmeliyim).

Asırlar geçse de aynı mana, aynı duygu, farklı gönüllerden, farklı kelimelerle ifade edilebiliyor. Gönül gözü aynı noktaya odaklandıkça, gönül frekansında buluşuldukça kelimeler belki değişebiliyor, fakat manalar hep aynı kalıyor. Nitekim Osman Nevres, o çok meşhur şiirinde benzer duyguyu gül/bülbül aşkı üzerinden şöyle ifade etmiştir:

Ellerle o zevk etti ben ateşlere yandım
Çektim o kadar cevr ü cefasın kim usandım
Derlerdi kabul etmez idim şimdi inandım
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül

Şöyle demekte Osman Nevres: O ellerle zevk ve safa içerisinde, ben ise ateşlerde yanıyorum. O kadar cevrini ve cefasını çektim ki artık usandım. Gül yağını bülbül çatlasa da eller sürünür derlerdi ama kabul etmezdim, işte şimdi inandım.

Bu söz kim dediler hakdır güzellerde vefâ yokdur
Garîbin kadri alçaktır gidelim bâri şehrinden

kadri: değeri, kıymeti, itibarı

Güzellerde vefâ yokdur diye bir söz söylemişlerdir ki bu söz doğrudur. Garip olanların ise itibarı pek yoktur. Bundan dolayı gidelim bâri şehrinden.

Meşhur bir halk deyişi olan “güzellerde vefâ yoktur” sözüne atıfta bulunan şair, sevgiliye sitemini böylece dile getirmektedir. Divan şiirinde sevgilinin vefâsız olduğu birçok şair tarafından ifade edilmiştir. Oldukça ince bir anlam oyunu barındırması bakımından Fuzûlî’nin

Ger derse Fuzûlî ki güzellerde vefâ var
Aldanma ki şair sözü elbette yalandır

beyti örnek gösterilebilir. Fuzûlî, “eğer size güzellerde vefâ var dersem sakın inanmayın, çünkü şair sözü elbette yalandır.” demektedir. Beyitte ince bir anlam oyunuyla paradoksal bir durum oluşturulmuştur. Fuzûlî’nin “güzellerde vefa var” demesine inanmazsak eğer “şair sözü elbette yalandır” sözüne inanmış oluyoruz, inanmaya mecbur kalıyoruz. Hâlbuki iki söz de şaire ait. Oyun tam da burada. Fuzûlî’nin söz ülkesinin sultanı olmasını bir kez daha bu beyitle -min gayri haddin- tasdiklemiş olalım.

Osman Nevres ise yazmış olduğu “olaydı” redifli gazelinde, vefâ yoluyla sevgiliye ulaşmanın mümkün olmayacağını şöyle dile getirmektedir:

Güçmüş murâda ermek Nevres vefâ yolunda
Ey kâş kûy-ı yâre bir başka râh olaydı

Beyitte Osman Nevres kendisine seslenerek, “Ey Nevres! Murada ermek(sevgiliye ulaşmak) vefâ yolunda oldukça güçmüş, keşke sevgiliye ulaşmaya bir başka yol olsaydı” demektedir.

Güzellerin vefâsız olması âşığın muradına ermesine engel olmaktadır. Bu nedenle şairler kimi zaman Usûlî gibi “güzellerde vefâ yok, gariplerin de itibarı yok, bâri şehrinden gidelim” diye arz-ı hal ederken kimi zaman Osman Nevres gibi “Keşke, keşke bir başka yol olsaydı da oradan sevgiliye ulaşabilseydim” diyerek feryâdını keşkelerle süslemişlerdir.

Âşık, her yolu dener, türlü türlü fedakârlıklarda bulunur, sıkıntılar çeker, eziyetlere katlanır. Sevgili ise bütün bunları görmezden gelir. Hâlbuki sevgilinin kendisine yoğun ilgi göstermesini beklemez âşık, onun için sevgilinin yaptıklarını sadece bir kere görmesi, göz ucuyla bir kere bakması dünyalara bedeldir. Bundan dolayı yer yer “göz ucuyla bir nigâh-ı âşinâ bilmez misin” diyerek âşıklar, sevgiliye sitemde bulunurlar.

Devam Edecek…

Yazdır

Dipnotlar:

Dipnotlar:
1 Bu redifin daha önce 15.yy şairi Ahmed Paşa tarafından kullanıldığını görmekteyiz.
2 Şerh boyunca önce beyit verilecek, ardından anlaşılması güç olduğu düşünülen kelimeler manalarıyla verilecek ve beyit günümüz Türkçesiyle nesre çevirilip (nesirler italik yazılacaktır) gerekli görülen izahlar yapılacaktır.

Yunus Başar

âşıkta keder n'eyler gam halk-ı cihanındır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir