Modernite, çeşitli yönlerden bizleri etkisi altına aldı ve almaya devam ediyor. Her birimiz az veya çok modernitenin dayatmalarına, ister istemez, râm oluyoruz. Hayatı okumamız da bu râm olmanın bir sonucu olarak farklılaşabiliyor, değişebiliyor. İnfak, ihsan, ihlas, kanaat, tevekkül, tasadduk, ila âhir…Bu kelimeler, son yıllarda dilimizden, zihnimizden, gönlümüzden hızla silinen kelimeler. Bu kelimelerin bizim fikir ve ruh dünyamıza ait olduğu ise şüphe götürmez, bedihi bir hakikat.
Bizler için imkânlar genişledikçe imanın gereğini yapmak daha kolay olması gerekiyordu, çünkü böyle isteniyordu bizden. Bizler ise tam tersine imkânları genişletip imanın gereklerini savsaklamayı normalleştirdik. Hem de isteyerek yaptık bunu, her gelen uyarıya burun büktük, farkında olduğumuzu söylemekten çekinmedik, garip bir durumda, ağlanacak bir haldeydik kabul etmesek de. Filhakika, hâl-i pür melâlimiz bugün de devam ediyor.
Büyük bir mesele bu dostlar, hayat bir oyundu sâhi, hepimiz duyduğumuzda “evet öyle” diyoruz ve bildiğimizi aşikâr ediyoruz. Hatta biraz daha ukalalık yapıp da “ben neden oyun olduğunu bile biliyorum” diyenlerimiz var. “Üç günlük dünya, bugün varız yarına kimsenin garantisi yok” demeyenimiz oldu mu peki? “İnsan kurulu saat misali, ne olacağımız hiç belli değil” de demişizdir muhakkak. Bütün bu dilimize pelesenk olmuş ve kendimizin dahi söylerken inanamadığı cümlelere rağmen neresinden bakmalıyız bu acı tabloya? Lisanen söylediğimiz gibi hayatı bir oyun olarak görmeyip fazlasıyla ciddiye aldığımızın gerçekten farkına varacak mıyız? Görünen o ki, icrasında özne rolünü oynadığımız yanlışlara, garipliklere dilimizle “farkındayım” imajını veriyoruz. Böyle yaptıkça yanlışları, gariplikleri sürdürerek farkında oluyoruz bir şeylerin. Dışarıya karşı kendimizi kandırdığımızın da farkındayız elbette. İkircikli bir durum var ortada, bunun bilincindeyiz, ancak unuttuğumuz çok önemli bir şey var, bu ikircikli durum sürdükçe hayat bir oyundu sâhi diyemeyeceğiz.
Bu garip realite, bizi nerelere sürükleyecek biraz biraz tahmin edebiliyoruz. Şeyh Gâlib’in, bir beytinde [1]Beyit şöyledir:
Budur dâd u sitâd-ı dehrden sûd u ziyân ancak
Hezârân ârzûdan bir peşîmân olduğum kaldı zamanı alışveriş yapılan bir pazara benzettikten sonra, ortaya çıkardığı bilançoda, bu alışverişte binlerce arzu besledim ancak elimde bir tek pişman olduğum kaldı, mesajı hakikat ki günümüz insanının farkına geç varabildiği nihayetine ışık tutmakta. Yaşımız kaç olursa olsun öyle değil miyiz gerçekten, binlerce arzu beslemiyor muyuz? Ölüm hakikatini gece gündüz hatırlatan bunca işarete rağmen ve bir an ötesinin muallakta olduğunu bildiğimiz halde uzun vadede programlar, uzun vadede yatırımlar yaparak dünya metaına her geçen gün adeta efsunlanmış bir halde daha fazla rağbet etmiyor muyuz? Şöyle bir bakalım etrafımıza Nef’î gibi, [2]Beyit şöyledir:
Tevekkül ehliyiz hergiz bizim âmâlimiz yokdur
Müheyyâdır bizim’çün devlet isti’câlimiz yokdur “Tevekkül ehliyiz” diyenimiz hiç kalmış mı, peki ya Nâbî gibi, [3]Beyit şöyledir:
Eğerçi köhne metâ’ız revâcımız yokdur
Revâca da o kadar ihtiyâcımız yokdur “Köhne metaız biz, revacımız yok, olsun revaca da o kadar ihtiyacımız yok” diyebilen, kendisini köhne meta olarak görüp de revaçta olmaya ihtiyacım yok diyebilen kaç kişi var çevremizde. Maalesef, modern algı bizleri bu bakıştan fersah fersah uzaklaştırıyor. Elhak, böyle söyleyebilmek esasında hayatı bir oyun olarak görebilmenin neticesidir, peki ya biz böyle söyleyebilmenin neresindeyiz? [4]Şairlerimizin dile getirdiklerini, esasında İlahi hakikatlerden özümsenerek şiire dönüştürülmüş hikmet damlaları olarak görmeliyiz.
Nâbî, oğluna “Ara bul kendini, kimsin sen!” [5]Nâbî, oğlu için yazdığı Hayriyye isimli didaktik mesnevisinde bu öğüte yer vermiştir. Beytin tamamı şöyledir:
Ara bul kendüni kimsin sen
Tâ sana ola dü âlem rûşen diye öğüt verirken kilit anlama sahip varoluşsal bir soruya atıfta bulunmuş ve günümüz insanının fazlasıyla ihtiyaç duyduğu çok önemli bir noktaya işaret etmiştir. Modern dünyanın birer kölesi haline gelmiş her bir zihnin bu soruyu günde onlarca kez kendisine sorması elzem duruyor. Neden böyle bir elzemlik söz konusu olsun diye düşünülebilir. Biz, kendimizi kaybettik çünkü evvela kendimizi bulmalıyız, kimdik biz, kim olduk ve kim olmalıyız. Bütün bu sorular esasında Modern dünyanın serencamında kesintisiz uyuklayan bizler için belki bir uyanış vesilesi olabilir. Hayat bir oyundu sâhi demek için çok geç olmamalı. Kendimizi bulmalı, biz olmalı, zihnimizi boş meşgalelere mecbur kılan her türlü dayatmaya bilinçli olarak “dur” demeliyiz.
Yine Nâbî, bir beytinde, [6]Beyit şöyledir:
Halvâ-yı fenâ zehr ile âlûdedir amma
Çekmek eli güç gizlüce lezzet var içinde -fani- dünya helvasına zehir bulaşmıştır, zehirlidir o, ama onun içerisinde öyle bir lezzet vardır ki, ondan eli çekmek güçtür, demektedir. Elhak bu beyitle şair, günümüz insanı maddi zevklerin sihrine gözünü dahi kırpmadan niçin kapılıyor sorusuna doğrudan cevap veriyor. Gözümüzü perdeleyen her bir maddi nimetin içerisinde imtihan sebebiyle bulunan bir lezzet mevcut. Geçmişte de vardı bu lezzet bugün de var. Ancak büyük bir farkla, modernite, insana sunulmuş olan maddi nimeti, insan algısında yalnızca “lezzet” olarak şekillendiriyor. Bize eski bakışımızı kaybettiriyor, belki de hayat bir oyundu sâhi dememizi hayatımız boyunca imkânsız kılıyor.
Hayat bir oyun dostlar! Buyrulduğu gibi, [7]En’am Suresi 32. Ayette: “Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” buyrulmaktadır,
Ankebut Suresi, 64. Ayette: “Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” buyrulmaktadır.
Muhammed Suresi 36. Ayette: “Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer inanır ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, O size mükâfatınızı verir ve sizden mallarınızı (tamamen sarf etmenizi) istemez.” buyrulmaktadır.
Hadid Suresi 20. Ayette: “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.” buyrulmaktadır. hayat bir oyun. Fark etmeliyiz, bilmeliyiz, bulmalıyız, kimiz biz, ne için buradayız, düşünmeliyiz dostlar, tekrar düşünmeliyiz, tekrar tekrar…
Dipnotlar:
⇡1 | Beyit şöyledir:
Budur dâd u sitâd-ı dehrden sûd u ziyân ancak |
---|---|
⇡2 | Beyit şöyledir:
Tevekkül ehliyiz hergiz bizim âmâlimiz yokdur |
⇡3 | Beyit şöyledir:
Eğerçi köhne metâ’ız revâcımız yokdur |
⇡4 | Şairlerimizin dile getirdiklerini, esasında İlahi hakikatlerden özümsenerek şiire dönüştürülmüş hikmet damlaları olarak görmeliyiz. |
⇡5 | Nâbî, oğlu için yazdığı Hayriyye isimli didaktik mesnevisinde bu öğüte yer vermiştir. Beytin tamamı şöyledir:
Ara bul kendüni kimsin sen |
⇡6 | Beyit şöyledir:
Halvâ-yı fenâ zehr ile âlûdedir amma |
⇡7 | En’am Suresi 32. Ayette: “Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” buyrulmaktadır,
Ankebut Suresi, 64. Ayette: “Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” buyrulmaktadır. Muhammed Suresi 36. Ayette: “Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer inanır ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, O size mükâfatınızı verir ve sizden mallarınızı (tamamen sarf etmenizi) istemez.” buyrulmaktadır. Hadid Suresi 20. Ayette: “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.” buyrulmaktadır. |
Bir yanıt yazın