Reis Bey ve 12 Kızgın Adam
Kişi bir şeyle ne kadar çok iştigal eder, alakadar olursa o şey hakkında dikkati, bilgisi, fikri de o nispette artıyor zannederim. Haluk Kurtoğlu’nun muhteşem performansı ile Reis Bey’i canlandırdığı, Mesut Uçakan yönetiminde beyaz perdeye aktarılan, oyuncu kadrosu, teknik, senaryo, müzik gibi pek çok açıdan başarılı sayılabilecek bu filmi her izleyişimde dikkatimi celbeden, şuuruma ulaşan, şuuruna eriştiğim pek çok şeyle karşılaştım. Bunlardan bir tanesi, bir başka başarılı filmle, “12 Kızgın Adam” ile yazımızın konusunu teşkil edecek benzerliklerdir.
Evvela her ikisi de sahne için yazılmış. Üstad, Reis Bey’i 1960 yılında mahpus iken yazmış. 1990 yılında yarivefadarlarca başarılı bir şekilde sinemaya uyarlanmış (Üstad’ın kerimeleri Zeynep Kısakürek filmin sanat yönetmeni). Müellifi Reginald Rose olan 12 Kızgın Adam ise Sidney Lumet tarafından 57 senesinde sinemaya uyarlanmış dünya çapında iyi şöhretli müstesna bir film.
Her iki filmde de temelde sorgulanan kavramın adalet olduğunu görüyoruz. Bununla beraber Reis Bey’de bir diğer önemli kavram “merhamet”. Reis Bey’in farklı bir tezi, bir misyonu var.
İki filmde de birinci dereceden cinayet söz konusu. Reis Bey’de Avrupa’daki felsefe tahsilini yarıda kesip döndüğünde kumar, eroin gibi illetlere ve bitirim yerlerine düşen bir genç, annesinin; 12 Kızgın Adam’da ise dokuz yaşında annesini kaybetmiş, bir buçuk yıl ıslah evinde kalmış, babası ve çevresi tarafından sürekli itilip kakılmış bir çocuk babasının katli ile itham edilmektedir. Neticede her iki sanığın da masum olduğu anlaşılır.
Sanıkların mazileri ve içinde bulundukları ahval, hakikati temyiz ile mükellef kişiler nazarında ön yargı oluşturmaktadır. Filmlerde sorgulanan ve neticede boşa çıkarılan bir diğer önemli kavram ön yargıdır. 12 Kızgın Adam’da, iptida bir kişi istisna bütün jüri ön yargılıdır; suçlu! Hadi bu ifadeyi bazı üyeler için bir nebze hafifletelim, davayı dikkatle incelememişler diyelim. Bazılarında ise menşei muhtelif, granit gibi çetin ön yargılar vardır. Misalen biri adeta, oğlundan çenesine yediği yumruğun intikamını almak istemektedir: “Şimdiki çocuklar hep böyle. Ben çocukken babama “Siz” diye hitap ederdim. (…) Benim bir tane (var). 22 yaşında. Dokuz yaşındayken bir kavgadan kaçtı. Kendi gözlerimle gördüm. O kadar utanmıştım ki neredeyse evden kovacaktım. ‘Seni parçalamam gerekse bile, seni tam bir erkek yapacağım.’ dedim. Sonunda onu tam bir erkek yaptım. 16 yaşındayken onunla kavga ettik. Çeneme sıkı bir yumruk attı. İri yarı bir çocuktu. Onu iki yıldır görmüyorum. Çocuklar… Elinizden geleni yaparsınız…” Bir diğeri “onlar”la aynı yerlerde yıllarca yaşamıştır ve “onlar”ı çok iyi tanımaktadır: “Bütün hayatımı onların arasında geçirdim. (…) Bu insanların nasıl yalan söylediğini bilirsiniz. Yalan onlarla beraber doğar. Lanet olsun! Size söylememe hiç gerek yok. Dürüstlüğün ne olduğunu bile bilmezler! Ayrıca birini öldürmek için bir sebebe bile ihtiyaçları yoktur. Hayır efendim. Sarhoş olurlar. Hepsi de içki içerler. Bunu biliyorsunuz. Sonra da bam! Birisi yerde yatıyor. Onları suçlamıyorum. Bu onların doğal hali. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Şiddet. (…) Durmadan ürüyorlar ve kavga ediyorlar, birisi öldürülse bile, hiç umursamazlar!” Sanığın mazisinin bu tür peşin hükümleri desteklediğini görürüz: “Bu çocuk beş para etmez. Şu yaptıklarına bakın. On yaşındayken çocuk mahkemesinde: Öğretmene taş atmış. On beşinde ıslah evinde: Araba çalmış. Gasptan tutuklanmış. İki kez bıçaklı kavgadan yakalanmış. Bıçak kullanmada usta olduğunu söylüyorlar. Aman ne iyi bir çocuk!”
Reis Bey’de hakimin şahsi adalet felsefesi temel ön yargıyı oluşturmaktadır: “Cemiyette bir ferdi korumak için bin [masum] kişiye bu deli gömleğini giydirmekten korkmamalıdır.” diyen Reis Bey, “kesin delil bulunmadığı (…) siması da böyle bir suç işlediğini göster[mediği halde] paltosunun cebinde esrar bulunuş bir kişiyi temize çıkaram[ayacağına]” hükmetmiştir. Reis Bey’in henüz muhakeme bitmeden hükmü kesindir: “İşletin dilinizi elinizi işlettiğini gibi.” Ve bu peşin hükmüne ikincil mesnetler arar: “O gece de eroin kullanmış mıydınız?”, “Ya annenizi ne gibi severdiniz?”
İki filmde de ön yargıların, yanlış karara delalet edebileceğine, nihayetinde nasıl kırıldıklarına şahit oluruz. Reis Bey’in ön yargısı ve adalet felsefesi idamdan sonra gerçek failin teslim olmasıyla yerle yeksan olur ve yeni bir adalet felsefi filizlenir, “merhamet”: “İnsandaki kötülük iktidarını döve döve pekiştirmek yerine hohlaya hohlaya yumuşatmak, (…)baş aşağı bir cemiyeti baş yukarı edecek bir kudret.” Gerçek failin ortaya çıkmasından sonra izlek merhamet felsefesini yayma ve merhametin kötülük iktidarı karşısındaki gücünün sorgulanmasıdır ve filmin esas misyonu da budur. 12 Kızgın Adam’da ön yargılar kırıldıkça masumiyet anlaşılmaktadır. En son evladıyla meseleleri olan jürinin ön yargısı dramatik bir şekilde kırılacak ve film bitecektir; “Tam burada. İşte tüm dava. Eeee? Bir şey söylesenize! Sizi yufka yürekliler topluluğu. Beni kandıramayacaksınız. Kararımı değiştiremeyeceksiniz. Lanet çocuklar..! Siz hayatınızı harcarsınız..! Hayır..! Suçlu değil. Suçlu değil!”
İki filmde de sanıkları suçlu gösteren deliller arasında benzer bir durum söz konusudur. Reis Bey’de maktulün ölmeden katilin elbisesinden yolduğu kumaş parçası İngiliz malıdır (yani tıpkısı hemen herkesçe giyilemez) ve sanık öyle bir cekete sahip olduğunu kabul etmekte fakat o gece o ceketi giymediğini iddia etmektedir. 12 Kızgın Adam’da da ceset üzerinde katilden kalan tek delil eşine az rastlanılan (öyle olduğu sanılan) sıra dışı bir sustalı bıçaktır. Çocuk bıçağı o gece satın aldığını kabul etmekte fakat bıçağın cebindeki bir delikten düştüğünü iddia etmektedir. Mezkur durumlar her iki eserde de gerçekleşmesi imkansız birer tesadüf gibi görünür. Reis Bey’de hakim “Yani cinayeti bir başkası işledi, sizinle aynı boyda posta bir adam ceketinizi aldı, anahtarlarınızın birer eşini yaptırdı ve annenizi boğmaya ve kadının elmaslarını gizlendiği yerden almaya gitti öyle mi? Bu kadar tesadüf üst üste gelebilir mi?” der. 12 Kızgın Adam’da da jüri üyeleri arasında şu tartışma geçer: “Hiç böyle bir bıçak görmemiştim. Siz bana bu bıçağın çocuğun cebindeki bir delikten düştüğünü, birisinin bıçağı bulduğunu, çocuğun evine gittiğini ve sırf bıçağın keskinliğini denemek için adamı öldürdüğünü mü söylemek istiyorsunuz? -Hayır, ama çocuk bıçağı düşürmüş ve başka birisi adamı benzer bir bıçakla öldürmüş olabilir. -Şu bıçağa bir bakın. Çok istisnai bir bıçak. Çocuğa bunu satan adam bile öyle söylüyor. Sizce de inanılmaz bir rastlantıya inanmamızı istemiyor musunuz? -Ben sadece bu rastlantının mümkün olduğunu söylüyorum. -Ben de mümkün olmadığını söylüyorum.”
Bir başka benzerlik sanıkların kendi masumiyetlerini ispat için sundukları delillerdedir. Reis Bey’deki sanık cinayet işlendiği saatte İzmit’te dadısının yanında olduğunu, 12 Kızgın Adam’daki sanık ise sinemada olduğunu iddia etmektedir. Her ikisinin de şahidi yoktur ve bu savunmaların algılanışı iki filmde de benzer şekilde planın bir parçası olarak algılandığı görülür: “-İzmit’e kaçta vardınız? –Saat 8’de. (…) –İspatı? –Trende kimseyle konuşmadığım için ispatı yok.[1]Dadı “eve saat dokuzda girmiş komşulardan gören var” diye figan eder fakat gariptir ki dikkate alınmaz. –Tam 12’yi yedi geçe cinayeti işleyen gayet hızlı bir hareketle İzmit’te olabilir, bu da planınızın bir parçası olamaz mı?(Reis Bey)”; “Burada bize masal anlatıyor beyler. Bence çocuğun o gece sinemaya gitmediği gün gibi açık. Hiç kimse onu sinemadan çıkarken görmemiş. Sinemadaki hiç kimse onu teşhis edemedi. (…) Gerçekte olan ise şu: Çocuk evde kaldı ve babası ile yine kavga ettiler, onu bıçakladı ve saat 12:10’da evden ayrıldı…(12 Kızgın Adam)”
Bir diğer mühim benzerlik ise sanıkların düşürdükleri bir eşyanın cinayetin ve davanın kaderinde hayati öneme sahip olmasıdır. Reis Bey’de sanık anahtarlarını vakadan birkaç hafta evvel kumarhanede düşürmüştür. Cinayet bu anahtarların alınıp eşinin yaptırılmasıyla gerçekleştirilecektir. 12 Kızgın Adam’da ise sanık cinayette kullanılan bıçakla aynı olan sustalı bıçağını cebindeki bir delikten düşürdüğünü iddia etmektedir. Düşürülen eşyalar üzerinden sanıkların masum olabilecekleri ihtimali iki filmde de yadsınır. Reis Bey’de avukatın “Acaba bu arada anahtarı biri bulup da eşini yaptırdıktan sonra yine aynı yere bırakmış olamaz mı? Sanığın evini, vaziyetini, şartlarını bilen ve onu gizlice kollayan birisi…” sorusunu Reis Bey “Düzlüklerin açık manası dururken ille dolambaçlıyı aramak niye? Adam yerde buldum verdim diyor.” diyerek basitçe yadsır. 12 Kızgın Adam’da cinayet bıçağının çocuğun evinin yakınlarından 6 dolara satın alınabileceği ortaya çıktığında, “-Peki bize bunun ne kanıtladığını söyler misiniz? Belki de bunun gibi on tane bıçak var. -Belki de vardır! -Bu da ne demek? Ona benzer bir bıçak buldunuzsa ne olmuş? Yüz yılın keşfini mi yaptınız? Yani adamı başka birisi aynı tür bıçakla mı öldürdü? Milyonda bir ihtimal… -Ama bir ihtimal! -Fakat pek olası değil.” şeklindeki konuşmalarla masumiyet ihtimali yadsınır.
Son olarak şunları söyleyelim. “12 Kızgın Adam” 1954’te TV filmi, 1957’de meşhur sinema filmi, 1997’de yeniden TV filmi, 2007’de ise yeniden sinema filmi olarak çekilmiş. 1957 yapımı film 2007 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli” filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivinde muhafaza edilmeye karar verilmiş. Aynı film İMDB’de Top 250 listesinde 7. sırada. 2007’de Rus film yönetmeni Nikita Mikhalkov tarafından yeniden yapılan film ise 64. Venedik Film Festivalinde Jüri Özel Ödülü’ne layık görülmüş. Bunları şunun için zikrettim, benzer bir temayı kendine has bir şekilde işleyen “Reis Bey” filminden acaba kimler ne kadar haberdar? Acaba Reis Bey’in de daha kaliteli uyarlamalarına, yeni çekimlerine şahit olur muyuz? Bu tür işlere kol sıvayacak ehil yarivefadarlar var mı ? Acaba Reis Bey’in de bir gün bir yerlerde değerlendirmeye alındığını, bir yerlerde ödül kazandığını görür müyüz?
Dipnotlar:
⇡1 | Dadı “eve saat dokuzda girmiş komşulardan gören var” diye figan eder fakat gariptir ki dikkate alınmaz. |
---|
Bir yanıt yazın