Bir önceki yazımızda iki beytini şerhedebildiğimiz gazeli incelemeye bu yazımızda da devam ediyoruz. Gazelin üçüncü beyti şöyle:
Her ne denlû cevrler görse vefalar eylese
Her ne denlû gülseler hâline ol giryân olup
cevr: eziyet, sıkıntı
giryân: ağlayan
Âşık, her ne kadar eziyet görürse, o kadar vefasını artırmalıdır. Başkaları onun haline gülse de, tıpkı Mecnûn gibi onun ağlaması artmalıdır.
Âşık olmak çekilen eziyetin ağırlığına bakmaksızın vefa göstermeyi gerektirir. Âşık olan kişi, başkalarının gülmesine aldırış etmez. Mecnûn da öyle yapmadı mı? Başkalarının ne dediğine aldırış etmeden âşık âşk yolunda, yâr yolunda sebat göstermelidir. 15. Yüzyılın büyük şairi Ahmed Paşa bir beytinde şöyle demektedir:
Artırdı yâr nâzını müşkül budur ki âh
Eksilmedi gönülden ümîd-i vefâ henüz [1]Beyit Ahmed Paşa’ya aittir
O sevgili, nazını artırdı artırmasına ancak, âh ki gönülden yârin vefâsı henüz eksilmedi. Eksilmeyecektir ve eksilmemelidir. Çünkü âşık olmak bunu gerektirir. Ne kadar sevgili cevrine devam etse, nazını artırsa, âşık da o denli vefasını eksiltmemeli, bilakis artırmalıdır.
Üçüncü beyitten özetle, âşık olan kişinin, çektiği bütün eziyete ve sıkıntıya rağmen, vefasını eksiltmemesi, bilakis artırması gerektiğini söyleyebiliriz. Âşık, aynı zamanda başkalarının ona gülmesine aldırış etmemeli ve o tıpkı Mecnûn misali yâri için ağlamaklığını artırmalıdır.
Gam beyâbânına her gün eylese seyr ü sefer
Her gece mihnet-serây-ı firkate mihmân olup
beyâbân: çöl
seyr ü sefer: gitme gelme, gezme dolaşma
mihnet: üzüntü, sıkıntı
serây: saray
firkat: ayrılık
mihmân: misafir,konuk
Âşık, her gün, gam çöllerinde gezip dolaşmalıdır, her gece ise, ayrılığın eziyet sarayında konaklamalıdır.
Âşığın gündüz meskeni gam ile adeta bütünleşmiş çöllerdir. Çöl, coğrafî yapısı ve Mecnûn ile sıkça anılması sebebiyle âşıklar için en büyük sığınak ve arkadaş rolü üstlenir. Âşıklar yalnızlıklarını gam çöllerinde icrâ ederler. Çöl, yalnızlığın adeta mekânı olmuştur. İkinci mısrada gündüz vakti gam çöllerinde dolaşan aşığın gece vakti meskeni verilmektedir. Âşık, istisnasız her gece sıkıntı saraylarında konaklamalıdır. [2]İfadedeki tezatlığın kuvveti gözden kaçırılmamalıdır. Bir saray düşünün eziyetten müteşekkil. Sarayların dıştan görünüşü ihtişamlı olur. Ancak, iç ahvalini bizzat görmeden bilemeyiz. Sıkıntıdan müteşekkil bir sarayın hâli herhalde hepimizin malumudur.
Dördüncü beyitten özetle, âşık için iki mesken olduğunu söyleyebiliriz. Bu meskenler gündüz gam çölü, gece ise eziyetten teşekkül etmiş ayrılık sarayıdır. Âşık, gündüz gam çöllerinde, gece ise eziyetten müteşekkil firkat sarayında bulunmalıdır.
Râz-ı aşkı âşikâr etmeğe tâkat bulmasa
Sînesinde nâvek-i dil-dûzlar pinhân olup
râz : sır
nâvek : ok
dil-dûz : gönlü delen
pinhân : gizli
Âşık, aşkın sırrını âşikâr etmemelidir, sırrı açığa vurmamalıdır. Eğer âşık sırrı âşikâr etmeye meyletse bile, sinesine yiyeceği oklar sebebiyle bu meylinden vaz geçmelidir.
Aşk sırdır ve aşkın sırrı âşikar edilmemelidir. Çünkü hakiki aşk her kişiye anlatılmaz. Hallâc-ı Mansûr niçin aşk şehidi oldu. Aşkını izhar etmesinden başka ne suçu vardı Hallâc’ın? Bundan dolayı âşık sırrını saklamalıdır. O, bunun bilincindedir. Zaten onun için yârin bu aşktan haberi olması dışında hiç kimsenin bu aşk üzerine düşüncesi önemli değildir.
Âşık, sırrını açığa vurmaya meyletse bile, sinesine yiyeceği oklar onu bu meylinden engellemelidir. Sineye saplanan oklar, aşığın sıkıntısını artıracaktır. Böylelikle âşık rahat bir nefes alamayacak ve aşkın sırrını âşikar etme noktasında takatsiz kalacaktır. Aynı manayı muhtevi olması bakımından Hâkim’in bir beytini zikredebiliriz. Beyit şöyledir:
Hamûş ol sırr-ı ‘aşk-ı yârdan lâf urma seslenme
Yanıp âteş-nevâ-yı ney gibi her dem nefeslenme [3]Beyit Hâkim’indir
Hâkim, sessiz ol, sevgilinin aşkının sırlarından hiçbir şeyi sakın kimseye söyleme. Her dem yansan bile, ateş sesli ney misâli her an nefeslenme, sesini çıkartma, demektedir. Çünkü sevgiliye duyulan aşkın sırları gizlidir, bu sırlar hiç kimseye söylenmemelidir.
Beşinci beyitten özetle şunları söyleyebiliriz: Âşık, âşk sırrını âşikâr etmemelidir. Âşık zaten bu sırrı gizli tutacağı bilincindedir. Ancak velev ki bu sırrı âşikâr etmeye yeltense bile, kalbine saplanacak gönül delici oklarla bu meylinden vazgeçmelidir.
Devam edecek…
Bir yanıt yazın