Belki de hiçbirimizin bir daha şahit olamayacağı kadar muazzam, gelecek nesillerin tarih kitaplarından hayretle öğreneceği günleri yaşıyoruz. Korona virüsünün tüm dünyayı hâkimiyeti altına aldığı bugünlerde çoğumuz evlerimize kapandık, rutin hayatımızdan birtakım sapmalarla yaşıyoruz. Bazı hadiseler, özellikle savaş, kıtlık, afet, salgın gibi büyük olanlar; sanat, siyaset, düşünce, ekonomi gibi dönmelerindeki birçok unsura tesir eder. Şüphesiz korona da bunlardan biri. Nitekim görüyoruz, birçok düşünce adamı koronadan sonra her şeyin değişeceğini söylüyor. Öyle olur mu bilmeyiz ama bugünlerde herkes koronaya dair bir şeyler söylüyor, bakıyoruz kimisi komünizmin bazı hikmetlerinin, kimisi İslamî yaşam tarzındaki hikmetlerin idrak edileceğini iddia ediyor… kimilerine göre bazı ülkeler yükselecek, bazıları batacak… kimisi karikatürler çiziyor, kimisi şarkılar düzüyor, kimisi fıkralar uyduruyor… kasideler, hicviyeler ve saireler… Talih herkesi merkezince, meşrebince sınıyor.
Korona bir yana, talihin iki halk şairine öyle bir imtihanı var ki hem trajik hem komik hem de ibretlik bir destan sunuyor bize. 20. yy.ın başlarında Konyalı Aşık Mehmet ile Çankırılı Sefil Ali uyuz illetine düçar olmuşlar. Uyuz deyip geçmemeli, bu illet avam-asil, alim-cahil, zengin-fakir demeden bulaşan; neyle, ne kadar yıkansan, paklansan geçmeyen, her an her yerde pis pis kaşındıran ve öyle kolay kolay da yakayı bırakmayan bir illettir. Allah bizleri muhafaza ede, düçar olanlara şifalar ihsan ede.
Her iki aşığımız da uyuzla imtihanlarına destan düzmüşler. Bu destanlarda uyuzun ne kadar sıkıntılı bir dert olduğu görülüyor. Evet, şiirler eğlenceli hatta yer yer komik fakat yine de insan okurken tedirgin olmaktan kendini alamıyor. Her iki şairimiz de benzer şeylere değinmişler, bu sayede hem uyuzun nasıl bir dert olduğunu, hem o dönemde tedavi için nasıl tedbirler alındığını öğrenebiliyoruz. Evvela her iki şairimiz tırnaklarıyla derilerini yüzecek derecede kaşıntıdan muzdarip. Bu kaşıntı insanı toplum içinde rezil etmekte; köy kahvesinde, çarşıda, pazarda insanın karizmasını çizmekte. Sokakla kalsa iyi insanın evinde de huzur bırakmamakta, hane halkından uzaklaştırmakta. Özellikle gece harareti artan illet insana rahat bir uykuyu bile çok görmekte. Her iki şair de zeytin yağı sürerek ve perhiz yaparak hastalıktan kurtulmaya çalışmış, Aşık Mehmet’ten öğrendiğimize göre bu perhizde peynir, yoğurt gibi süt ürünlerinden uzak durulmakta imiş. Anlaşılan o ki, Sefil Ali sıçan otu sayesinde üç ay çektikten sonra illetten paçayı kurtarmış da Aşık Mehmet kurtuluştan ümidi kesmiş, çektiği azap yüzü suyu hürmetine hiç değilse cennette huzura ermeyi dilemekte. Sözü daha da uzatmayalım, işte o destanlar.
Uyuz Destanı
Ey ağalar ben tutuldum uyuza
Günden güne akçe bağlar fayıza
İlacını bulamadım ne ise
Canım yandı pis uyuzun elinden
Ey ağalar uyuz oldum, kaşındım
Çaresini bulamadım, düşündüm
Geceleri çok kapıya taşındım
Kurtulmadım pis uyuzun elinden
Gün aşınca uyuz ister tımarı
Kaşındıkça arsız uyuz şımarı
Kendimde olmasa çalsam şamarı
Canım yandı pis uyuzun elinden
Kaşınsan kaşınsan tımara kanmaz
Yürütür sözünü sözünden dönmez
Her yerde bitiyor uyuz tükenmez
Perişanım pis uyuzun elinden
…
Eme verdik elde olan parayı
Uyuz ile bulamadık arayı
Yıkıldı gönlümün köşkü sarayı
Canım yandı pis uyuzun elinden
Hükmetti elime verdi tabağı
Genç yaşımda belim büktü bayağı
Hep çalındık evde tükettik yağı
Kurtulmadık pis uyuzun elinden
Çoluk çocuk ocak başı bekleşti
Yağlandıkça mundar uyuz kökleşti
Bilemedik bize nerden ekleşti
Canım yandı pis uyuzun elinden
Topal etti göndermedi işime
Uyuz ol da yiğit isen kaşınma
Mundar uyuz ne getirdi başıma
Kurtulmadım pis uyuzun elinden
Bilemedim çok kaşıdım azdırdım
At üstünde nice yerler gezdirdim
Her hafta da melhemini düzdürdüm
Kurtulmadım pis uyuzun elinden
Lanet olsun pis uyuzun yüzüne
Yırtmalı derini uysan sözüne
Dünya malı hiç gelmiyor gözüne
Canım yandı pis uyuzun elinden
Bir zaman da perhiz ettim yemedim
Hiç kimseye ben uyuzum demedim
Hep çalındım hiç de ilaç komadım
Kurtulmadım pis uyuzun elinden
Karılar da yatağına koymadı
Çoluk çocuk hatırımı saymadı
Mundar uyuz bizde hörmet koymadı
Canım yandı pis uyuzun elinden
Her gün geceleyin çatmalı ocak
Keskinli Kızı sert bizi dövecek
Küçük avrat bizi evden kovacak
Canım yandı pis uyuzun elinden
Adı uyuz bir büyücek dert imiş
Yedi vücudumu bir aç kurt imiş
Sıçanotu her ilaçtan mert imiş
Hep kurtardı pis uyuzun elinden
…
Sorarsanız zemheride tutuldum
Yaz bahar ayında sele atıldım
Ayran çıktı yavaş yavaş kurtuldum
Canım yandı pis uyuzun elinden
Mundar uyuz kemiklerde gidişir
Yürekte yankısı sinem tutuşur
Sefil Ali üç ay çekti yetişir
Canım yandı pis uyuzun elinden
Uyuz Destanı
Uyuz derler bir illete uğradık
Al kan ettik tırnak ile doğradık
Zeytin yağın ilaç yaptık bağladık
Tesir etmez hidayet kıl ilâhi
Fısır fısır her taraftan kalkıyor
Bir hareket ciğerimi yakıyor
Kaşınırken hep el âlem bakıyor
Bu derdime dermanı ver ilâhi
Varıp bir adama hâlim şu demez
Perhiz eder peynir yoğurdu yemez
Nasıl derttir hiçbir derde benzemez
Senden gayrı kimim vardır ilâhi
Akşam olunca gidişme artıyor
Kaşınırken akıl baştan fırtıyor
Ev horantam çocuklara serpiyor
Yakın vakit dermanın ver ilâhi
Evvelden bu derdi kâle almadım
Sonradan da artacağın bilmedim
Arayıp da dermanını bulmadım
Derman senden hidayet kıl ilâhi
Hararetten geceleyin yatamam
Uykusuzum kirpiklerim kapamam
Sen var iken başka yere bakamam
Sen derdimin dermanı ol ilâhi
Aşık Mehmet der ki gel sabırlı ol
Sabredenler Mevla indinde makbul
Elbet verir Cennet’âlâya bir yol
İsterim didarın görmek ilâhi
Not: Şiirler Tahir Kutsi’nin Türk Halk Şiiri (Toker Yayınları, 1978) isimli çalışmasından alınmıştır. Tahir Kutsi, Sefil Ali’ye ait destanın 20 dörtlükten oluştuğunu belirtmiştir.
Fotoğraf: Ali Mermertaş
Bir yanıt yazın